MÜZİK VE ÇALIŞMAK ÜZERİNE BİR ÖĞRENCİ SOHBETİ, 1982, New York
1982 yılında
Pearlman New York’lu öğrencilerin daveti üzerine bir okulu ziyaret ediyor. Grupta
Pearlman’ın o sırada 13 yaşında olan oğlu Noah da var.
P: Evet, ilk soruyu kim soracak?
MÜZİKTE BİR İDOLE SAHİP OLMAK
ÖNEMLİDİR, AMA ONLARI HAYAT BOYU TAKLİT ETMEKTEN KAÇINMALISINIZ
S: Keman çalmaya başlamadan önce size
ilk kimden ilham aldınız?
P: Çocukken radyoda ilk dinlediğim kemancı Jascha
Heifetz’di yanlış
hatırlamıyorsam. O da yetti zaten. İdolleriniz her zaman olacaktır. Özellikle
de 13, 14 yaşlarındayken onların daha çok farkına varıyorsunuz. O yaşlarda
idollerime gerçekten tapıyordum. Onlar benim kahramanlarımdı. Heifetz, Stern,
Oistrakh, Fritz Kreisler, Nathan Millstein. İdolleriniz olduğunda, bir bakıma çoğu
zaman onlar gibi çalmaya çalışırsınız. En azından bir süre onları taklit
edersiniz. Bu iyi bir şey de olabilir, kötü bir şey de. Bunu birkaç hafta dener
ve sonra bırakırsınız. Ama buna hayatınız boyunca devam ederseniz, bu iyi
olmaz. Yine de bu çok önemlidir. Müzikle
uğraşanların hayran olacakları kahramanlara ihtiyacı vardır. Umarım sizin de
kendi kahramanlarınız olur.
MÜZİKTE BAŞARILI OLMAK İÇİN YALNIZ
MÜZİKAL KAVRAYIŞINIZ DEĞİL, O ENSTRÜMANI TEKNİK OLARAK ÇALABİLME YETENEĞİNİZ DE
ÇOK ÖNEMLİDİR
S: Keman yerine obua veya trompete
başlasaydınız, aynı ölçüde başarılı olur muydunuz sizce? Yoksa siz bir kemancı
olmak üzere mi dünyaya geldiniz?
P: Bilmiyorum.
Bunu gerçekten bilemiyorum. İsrail’de birinin elinize obua tutuşturması
başınıza kolayca gelebilecek bir şey değildir. Anneniz gelecek ve “Hayatım,
senin için bir obua aldım, haydi al bunu çal diyecek!” (Gülüşmeler) Obua belki
biraz, trompet asla olamazdı. Ama sorunuzu anladım. Müzikal açıdan konuşursam,
her türlü müzik aletinde vasatın üstünde bir müzisyen olurdum, eğer onu
çalabilseydim! O enstrümanı çalma becerim olsaydı yani. Burada iki çeşit yetenekten söz ediyoruz, kişide gerçek bir müzikal
kavrayış olmalı, bir müzik zekası yani ve bunun yanı sıra da gerçek bir beceri.
Eğer ağız yapım uygun olmazsa, trompet çalamam ve müzikal olarak yapmak
istediklerimi gerçekleştiremem. Bu yüzden bunu söylemek güç. Eğer elime başka
bir enstrüman verilseydi, iyi olup olmayacağımı bilemem, bunun gerektirdiği
gerçek fiziksel yatkınlığa sahip olmam gerekirdi.
ESERLER TARİHLERİYLE BİRLİKTE BİR
BÜTÜN OLARAK ELE ALINMALIDIR
S: Bir eseri incelerken, tarihi
boyutuyla birlikte ele almanın faydalı olduğunu düşünüyor musunuz?
P:
Kesinlikle. Bir eseri tarihi arka planıyla birlikte ele alırsak, o dönemde
bestecinin ne yapmak istediğini, o dönemde neler yapıldığını, bestecinin erken
ya da geç hangi dönemine rastladığını, o eseri yazarken besteciye nelerin
yardımcı olduğunu veya kendisi de bir kemancı mıydı, bunları anlarız. Örneğin
Brahms, Kemancı Joachim’den çok yardım almıştır ve bu bir eser yazarken çok
önemlidir. Çünkü bazen harika fikirleriniz olabilir ama bunlar kemana
aktardığınızda hiç anlam ifade etmez.
MÜZİĞİ OKUMAK BİR HARİTA OKUMAYA
BENZER
S: Hangi bestecilerin duygusal veya
müzikal yönden en zorlayıcı olduğunu düşünüyorsunuz?
P: Duygusal
yönden en zorlayıcı bestecilerin, arkalarına saklanamayacağınız besteciler
olduğunu düşünüyorum. Duygularla yani. Brahms’ı, Tschaikovsky’yi alın, bunlar
bazı bakımlardan daha kolaydır, biraz kendinizden geçersiniz ve müzik sizi
sarıverir. Ama klasik bestecilerden söz edersek, Mozart, Bach, Beethoven ya da
Haydn, onların müziğinde bir saflık vardır. Orada sadece müziğin içindeki ham
bir duygusal unsurdan söz etmiyoruz. Bu bestecilerde gerçekten müziğin nasıl
inşa edildiği üzerinde düşünmeniz gerekir. Zamanlama, müzik cümleleri
(phrasing), bunları nereye koyduğunuz, bir müzik cümlesine nerede başladığınız,
ses ve sessizliğin arasındaki ilişki.
Bunların tümü bir arada bir haritaya benzer. Kendinizden geçerek, elinizi kolunuzu sallayarak çalmaya girişemezsiniz, her şeyi çok dikkatle incelemeniz gerekir. Ve bunları yaparken, duyguları da işin içine katmanız gerekir. Bu yüzden bana göre klasik besteciler gerçekten zorludur. Bu gerçekten zor bir iştir, bunu çok az kişinin gerçekten başarıyla yapabildiği kanısındayım. Ben de bu dediğimi yapabilmek için çok çalışıyorum.
TELEVİZYON SANAT İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR,
SANATI MİLYONLARCA KİŞİNİN AYAĞINA GÖTÜRÜR, SEYİRCİ YETİŞTİRMEYE YARDIMCI OLUR
S: Günümüzde sanattaki ticarileşme
hakkında ne düşünüyorsunuz, sanatsal kaliteyi düşürüyor mu? Yani sanatçıların
reklamlarda rol alması veya televizyona çıkmak gibi tanıtım faaliyetlerine
katılmak…
P: Ben tüm
enerjimi televizyon için harcamıyorum. Bakın, televizyon sanat için çok önemlidir. Sanata gidemeyecek milyonlarca kişinin
ayağına sanatı götürür. Bir opera, bale ve konser tecrübesi yaşatmasını
kastediyorum. Bence bu yıllar Amerika’da sanatın altın yılları olarak
nitelendirilecek (Söyleşi tarihi: 1982) Bu başarıyı da televizyona borçlu
olacağız. Reklamlarda rol almaya gelince, sanırım benim reklamımı da gördünüz,
ben orada Beethoven çaldım. Şimdi ne zaman havaalanında bir görevli veya şoför
ile karşılaşsam bana bakıyor ve keman çalma taklidi yapıyor.
Bence bu hiç sorun değil. Beni havaalanında tanıyan bu kişi, başka bir kanalda konçerto çaldığımı görünce, belki kanalı değiştirmeyip sonuna kadar dinlemek isteyecek. Ya da bir gün bir konserime gelecek. Konserime gelen bazı kişiler, hayatta ilk kez bir konsere geldiklerini söylediler bana. Ve bundan gerçekten zevk almışlar. Bu elbette ki çok ufak bir orandır ama televizyonlar seyirci yetiştirmede çok önemli bir işlevi yerine getiriyor. Alışılmışın dışında bir seyirci grubunu yetiştirmek de diyebiliriz buna.
Bence bu hiç sorun değil. Beni havaalanında tanıyan bu kişi, başka bir kanalda konçerto çaldığımı görünce, belki kanalı değiştirmeyip sonuna kadar dinlemek isteyecek. Ya da bir gün bir konserime gelecek. Konserime gelen bazı kişiler, hayatta ilk kez bir konsere geldiklerini söylediler bana. Ve bundan gerçekten zevk almışlar. Bu elbette ki çok ufak bir orandır ama televizyonlar seyirci yetiştirmede çok önemli bir işlevi yerine getiriyor. Alışılmışın dışında bir seyirci grubunu yetiştirmek de diyebiliriz buna.
SEYİRCİLER PERFORMANSIN ÖNEMLİ BİR
PARÇASIDIR, BENİM ESAS GÜÇLÜK ÇEKTİĞİM YERLER KAYIT STÜDYOLARIDIR
Itzhak Perlman |
P: Unutmaya
çalıştığım tek şey boş kalan, satılmamış koltuklardır! Tabi varsa. (Gülüşmeler)
Kalabalıkları severim. Büyük bir samimiyet duygusu, 4000-5000 kişi karşınızda.
(Gülüşmeler) Harika bir duygu. Şaka bir yana, seyirciler için çalmayı severim.
Seyirciler performansın çok önemli bir parçasıdır. Kimlerle iletişim kurduğunuz
çok önemlidir. Esas sorun bir kayıt stüdyosunda yaşadığımdır. Bu yeni ortama ayak uydurmakta büyük güçlük çekerim. Kayıtta sadece iki mikrofon için çalarsınız.
Ve onlar da gerçekten sıkı eleştirmenlerdir. Her şeyi duyarlar. Sahnedeyken
seyirciden büyük bir destek alırım.
S: Profesyonel bir müzisyen olmanız
rağmen sahneye çıkmadan önce sinirli ve heyecanlı olur musunuz?
P: Evet,
bazen. Sinirli olmam ama heyecanlı olurum. Sadece çalacaklarımı unuttuğumda
sinirli olurum. O zaman gerçek yaratıcı güçlerim harekete geçer. Hemen oracıkta
yeni bir müzik yazarım! Ama her zaman çok iyi olmaz. Normalde ise elim ayağıma
karışmaz.
MÜZİKTE BULUNDUĞUNUZ YERDE ASLA SABİT
KALAMAZSINIZ, BÜYÜMEK İÇİN SÜREKLİ DÜŞÜNMENİZ VE YENİ ŞEYLER DENEMENİZ GEREKİR
S: Sahne kariyerinizin hala
geliştiğini düşünüyor musunuz?
P: Umarım! Yaşım ilerledikçe geliştiğimi, ya da en
azından büyüdüğümü hissetmezsem bu çok tatsız bir duygudur. Müzikte asla
bulunduğunuz yerde sabit kalamazsınız. Sürekli
aynı kalmak diye bir şey olamaz. Bu büyümediğiniz anlamına gelir. Büyümüyorsanız
da yeni bir şeyler yaratmıyorsunuz demektir. Bu iyi değildir. Gerçekten sürekli
yeni şeyler denemeniz gerekir. Ben de bunu yapabildiğimi ümit ediyorum. Hiç
değilse şu anda yaptıklarımı, 5-6 yıl önce yaptıklarımdan daha çok beğeniyorum.
Bunu özellikle kayıtlarımla ilgili söyleyebilirim. 12-13 yıl önce yaptığınız
bir kaydı dinlersiniz bazen. Böyle mi çalmışım bunu dersiniz kendinize (Yüzünü
buruşturarak) Tamam fena değilmiş ama bugün asla bu şekilde çalmıyorum. Bu
bence iyiye işarettir. En azından müzikte yeni bakış açıları geliştirdiğinize
işaret eder.
Seyirciler: Bize bir şeyler çalacak
mısınız?
P: Hayır ama
sizi rahat ettirecekse kemanı elime alabilirim (Gülüşmeler)
İÇİNİZDEKİLERİ MÜZİĞİN DİLİNE
DÖNÜŞTÜREBİLMEK BİR YETENEKTİR, AMA TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİLDİR
S: İyi bir müzisyen olmak için çok
çalışmalı mısınız, yoksa yetenekli olduğunuz için arkanıza yaslanıp rahat
edebilir misiniz?
P: Çok
yerinde bir soru. Sanırım görüşünüzün bir kısmı doğru, bir kısmı da yanlış. Bana
kalırsa, hissettiğiniz şeyi çalabilmek, bir ölçüde yetenektir. Duygularınızı
müziğin diline dönüştürebilmek yani. Bu bir ölçüde yetenektir. Ama ne
yaptığınızı da bilmeniz gerekir. Ne yaptığınızı bilmiyorsanız, dünyanın tüm
yeteneği sizde de olsa, hiçbir faydası olmaz. İçgüdüleriniz size hâkim olur ve
rastlantı eseri çok iyi çalabilirsiniz. Ama ne yaptığınızı bilmek istersiniz.
Ve bunu daha kolay başarmanıza yardımcı olan bir yeteneğiniz varsa iyidir.
S: Günümüzdeki klasik müzik hakkında
ne düşünüyorsunuz?
P: Günümüzde
klasik müzik yok! Artık bitti. Şu anda çağdaş müzikten söz ediyoruz. Klasik
müzik bitti. Bugünkü bestecilerin yazdıklarına belki ilerde geç dönem
klasikleri ya da 80’lerin klasikleri adı verilecek. Radyodan bunları
dinlediklerini düşünün 80’lerin müziği olarak. (Örnek verir, gülüşmeler) Şu
anda çağdaş besteciler eskisine göre biraz daha lirik yazıyorlar. Yazılan iyi şeyler
var. Bunlardan hangilerinin kalıcı olacağını zaman gösterecek. Bugün harika
dediğimiz birçok şeye, eskiden korkunç gözüyle bakılıyordu.
Bir Tschaikovsky konçertosunun kendi döneminde aldığı eleştirileri okuyabilseydiniz. Keman konçertosu ilk icra edildiğinde eleştirmenler şöyle demiş; bu keman dayak yemiş! Bu o dönemde insanların neyi dinlemeye alışık olduklarıyla ilgiliydi. Belki bundan 30 yıl sonra elektronik müziklerin modası geçecek. Bunları bilemeyiz.
Bir Tschaikovsky konçertosunun kendi döneminde aldığı eleştirileri okuyabilseydiniz. Keman konçertosu ilk icra edildiğinde eleştirmenler şöyle demiş; bu keman dayak yemiş! Bu o dönemde insanların neyi dinlemeye alışık olduklarıyla ilgiliydi. Belki bundan 30 yıl sonra elektronik müziklerin modası geçecek. Bunları bilemeyiz.
Beni dinlediğiniz için teşekkür
ederim. Bazı sorularınız çok iyiydi, ama bazıları da harikaydı. Size gerçekten
çok teşekkür ederim.